‘PLAKA TAHDİDİ: Sıcak Bakmıyoruz, ENGELLİ YASASI: Tüm Araçlar Değişecek!’

‘PLAKA TAHDİDİ: Sıcak Bakmıyoruz, ENGELLİ YASASI: Tüm Araçlar Değişecek!’

Ulaşım Daire Başkanı Yakup Demirhan’ın çok tartışılan özel röportajının 2. Bölümü de yine birçok tartışmanın fitili ateşlenecek. İşte çok konuşulan konular, işte Yakup Demirhan’dan çok tartışılacak yanıtlar!

İstanbul Ulaşım Daire Başkanı Yakup Demirhan’la gerçekleştirdiğimiz röportajın ilk bölümünü geçtiğimiz günlerde yayınlamıştık. Röportajımızın 2. Bölümünde de Demirhan tüm servis esnafı tarafından yakından takip edilen konularla ilgili olarak, röportajımızın ilk bölümünde olduğu gibi çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bu konuların başında en çok merak edilen başlıklar; ertelenen engelli yasası, UKOME toplantılarına sınırlı katılım, öz mal ve elbette 30 yıl sonra sokağa çıkan servis esnafının her fırsatta haykırdığı ‘PLAKA TAHDİDİ’ talebinin UKOME’deki yankısı…

Gündeme her geldiğinde çok tartışılan konulardan biri de geçtiğimiz aylarda bir kez daha ertelenen engelli yasası… Servis esnafı engelli vatandaşlarımız konusunda oldukça hassas fakat uygulamanın birçok yönden yeniden ele alınması gerektiği konusunda hemfikir…


Engelli yasası 8. Yılını doldurdu. Hükümet 07.17 tarihine kadar bir kez daha uzattı. Bu senede nihai bir hamle yapıldı. Biraz daha süre verildi ancak öyle görünüyor ki en geç 1 ya da 2 sene sonra İstanbul’daki tüm toplu taşım araçları, buna minibüsler, otobüsler de dâhil uygulamaya geçecek. Farkındaysanız İstanbul Otobüs AŞ’nin otobüslerinin tamamı engelli erişimine uygundur. Tamamında EURO 5 motor vardır hatta birçoğunda artık CNG’ye geçiyorlar. Emisyon değerleri modern ülkelerin çok daha ilerisinde bir değere sahiptir. Servis araçlarında da aynı konsept belki hükümetimizin belki yeni kurulan komisyonların marifeti ile 1 yıl daha geçiş dönemi düzenlenecek, daha sonra bu araçlar dünyanın en kaliteli araçları haline getirilecek.

Servis sektöründeki tüm esnaf ve şirketler kendilerinin Otobüs AŞ gibi veya İETT gibi çalışmadıklarını hatırlatıyorlar. Toplu ulaşımda bir engellinin bu hizmetten yararlanma veya talep etme potansiyelinin çok yüksek olduğunu fakat servis taşımacılığında kendilerinin tanımlı müşteri taşıdıklarını belirtiyorlar.


Avrupa’da böyle bir standart yok, bir kişi bile olsa arabada o kişinin ayağı kırılabilir, kaza geçirebilir ne yapacağız? Bir arabada 20 kişi var. Hiç engelli yok. Çocuk kaza geçirdi, engelli kaldı. O aracın tamamı o çocuğa göre dizayn edilmek zorundadır. Tretuvarlardan, engelli kaldırımlarından engelli geçmiyor deyip, iptal edelim mi edelim yani? Biz birer engelli adayı olarak, böyle bir şeyi kabul etme şansımız hiç yok. Her okulun her aracının içerisinde herkes engelli adayıdır, araçların tamamı engelli taşımaya uygun hale getirilmek zorundadır.

20 bin aracı değiştirmek gerekiyor mu?

Evet gerekiyorsa evet… Çünkü her aracın içinde her an engelli olma ihtimali var. O zaman o çocuk okula gidemeyecek mi?


Konu ile ilgili servis sektörü şunu soruyor. Kaç arabam var, 100 tane. 10 tanesini engelli erişimine uygun hale getireyim ya da zaten engelli taşımına uygun… Neden tüm araçlarımı değiştirmek zorundayım?

Olmaz efendim… Devlet böyle çalışmaz. Devlet, her an her türlü ihtimale karşı hazırlıklı olacak yasaları çıkarmıştır. Devlette, ihtimaller hesabını zayıf tutmak, risk yaratır. Devletimiz her türlü tedbiri almakla mükelleftir. Bütün otobüslerde engelli olacak diye bir kaide yok. Avrupa’da tüm araçlar engelli erişimine uygundur. Biz Otobüs AŞ ve İETT’nin son uygulamaları ile mevzuatla bunu kesip attık. Tüm araçlarda engelli erişimi olacak. Bu elbette bir süreçtir ama nihai hedef budur. Biz bu konuda Avrupa’nın ilerisindeyiz ve geri adım atmayı da düşünmüyoruz. En son marka ve modelde telefonlarımız olsun diye her türlü fedakârlığı yapıyoruz. Burada kamunun menfaati olan hususta bir adım geri adım atma ihtimalimiz kesinlikle yoktur.

Plaka tahdidi konusuna geçelim mi? Tüm servis esnafının merakla beklediği bir konu… Plaka tahdidi ile ilgili biliyorsunuz, İstanbul’da pek çok eylem yapıldı, hala da yapılmaya devam ediliyor. Plaka tahdidinde de servisçilere bir müjde verecek misiniz?

Hayır! Plaka tahdidine Büyükşehir Belediyesi olarak sıcak bakmıyoruz. Siyasetimiz plaka tahdidine sıcak bakmıyor. Biz plaka tahdidini doğru bir çözüm olarak görmüyoruz. Plaka tahdidi uygulanan illerdeki faciaları gözlemliyoruz. Bizim derdimiz sadece esnafın çok para kazanması ve tüm sorunlarının çözülmesi ile sınırlı değildir. Bu konuda bizim hareket alanımızda elbette ki esnafımız da şirketlerimiz de var. Ama unutmayalım ki, bu hareket alanında doğrudan konu ile ilgili veliler ve öğrenciler de var. Bu kümenin 400.000 tane unsuru var. En az bir buçuk katı kadar veli var. 15.000 esnaf ve 50 tane şirket var. Böyle bir kümenin içinde siz 50 tane şirketin işini çözerek, bu işi halledemezsiniz. 15.000 esnafın işini çözerek de bu işi halledemezsiniz. Plaka tahdidi bu işin çözümlerinden biri değildir. Yeni uygulamamız, ferdi taşımacı ile şirketleri veli pazarlığına bırakmak, pratik olarak zaten plaka tahdididir. Plaka tahdidinden beklenenleri, esnafı da şirketi de eşit pozisyona getirerek, velinin tercihine bırakmak suretiyle biz plaka tahdidini uygular hale getirdik. Bugüne kadar şirketler olmadan hiçbir ferdi taşımacı iş alamazdı. Her şey şirketin bünyesine girmek, onların verdiğine ve söylediğine razı olmakla sınırlıydı. Bugün şirketlerle birlikte onlar da rekabet edebilecek, fiyat ve konfor açısından iş almada onların pozisyonlarına sahip olarak, pratikte plaka tahdidinin getireceği kazanımları sağlamış oldular.

Plaka tahdidi gelişmiş ülkelerin uygulamaları arasında değildir. Mesela İngiltere’de taksilerde plaka tahdidi uygulaması yoktur. Standartlara uymak kaydı ile isteyen istediği kadar taksi alıp, iş yapabilir. O zaman bakkalları da, manavları da, kuaförleri de, kahveleri de her şeyi tahditleyelim. Tahdit, sıkıntıdır. Oysa rekabet ortamı hizmetle, güvenlikle, konfor ve ücretle yapılmak zorundadır. Siz tahdit koyduğunuz anda gelişmeyi, yarışmayı ve rekabeti önlemiş oluyorsunuz. O zaman plaka tahdidi konan yerlerde esnaf, ben bu fiyattan aşağıya taşımam diyor, başkasına da taşıtamıyorsunuz. Arada veli eziliyor. Oysa veli hangi seçeneği öne alıyorsa bunlarla ilgili olarak tercihini yapabilmeli. Nihai alıcı veli, tercihini kendi önceliklerine göre yapabilmeli. Siz minibüse bindiğinizde pazarlık yapabiliyor musunuz? Yapamazsınız, çünkü tahditli plakadır. Bakkalları da sınırlayalım. O zaman bakkallarda zeytin peynir fiyatları bir anda uçar. Adam şöyle düşünür; ‘benim 500 metre yanıma bakkal açılamayacağına göre, benden almak zorunda kalacak.’ Bu mal ve hizmet alımının nihai alıcısı olan halkın aleyhine bir uygulamadır. Gelişmiş ülkelerde Japonya, Fransa, İtalya, Amerika, İngiltere ve Almanya’da bu tür tahditler yoktur.

Londra’da siz eğer taksi şoförü olmak istiyorsanız; 6 ay süren bir eğitimi vardır. Sizi alıyorlar, eğitiyorlar. Çok sıkı bir eğitimden geçiriyorlar. Öyle ki, sertifika veya belge almak gerçekten çok zordur ama o belgeyi aldıktan sonra bir taksi alıp, sokağa çıkıyorsunuz. O taksinin standartlarını da belediye belirliyor. Taksi plakası yoktur. İstanbul’un nüfusu 15 milyondur, taksi sayısı 18 bindir. Londra İstanbul’un yarısı kadardır. Taksi sayısı 9 bin olması gerekirken, taksi sayısı 70 bindir. Sınır yoktur. Sınır; konfor, ücret, ilgi ve güvenlikle sınırlıdır. Benimle aynı işi yapıyorsanız, benimle güvenlik, konfor, ücret konusunda yarışmak zorundasınız. Bırakalım vatandaş tercihini ona göre yapsın.


Taksi de bir taşıma aracıdır. Fakat bir minibüs veya otobüs gibi de değildir. Taksi ve servisi aynı kategoride değerlendirmek ne kadar doğrudur?

Yarışma mantığında, hizmet ve rekabet kuralından ayrılamayız. Bizim nihai hedefimiz halktır. Halk tercihini yaparken, önünde mutlaka birkaç seçenek olmalıdır. Halka sen 40 numara ayakkabı giyeceksin, demek büyük bir eziyettir. Hizmetin farklı yelpazelerde, farklı kategorilerde insanların kendilerine göre tercih edilebilecekleri konseptte piyasaya sunulması gerekiyor. Biz bunu yaptık, bunun önünü açtık.

Plaka tahdidi ile ilgili İstanbul’un birçok yerlerinde eylemler yapıldı, yapılıyor. Servisçiler sürekli şunu dile getiriyorlar. ‘Biz İstanbul’un yükünü taşıyoruz. Taleplerimizi dikkate alsınlar. Aksi takdirde İstanbul’da hayatı durdururuz.’ Bu eylemler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kimse plaka tahdidinde yasal bir haktan bahsedemez. Eğer haksa mahkemeye verilir, o yasal hak mahkemeden alınır. Bizim yasal hakkımızdır gibi bir ifade bence doğru değildir. Yasal hakkın alınacağı yerler bellidir, buralarda mahkemelerdir. Bize plaka tahdidi ile ilgili mahkeme kararı getirsinler, yapalım!

Eylemler, talepler ve söylemler konusunda ne düşünüyorsunuz?

Herkes her şeyi isteyebilir. Demokratik toplumlarda sivil toplum kuruluşları mevzuat çerçevesinde haklarını arayabilirler. Biz neden bunu istiyorsunuz diye kimseye bir şey soramayız. Neyin, ne şekilde verileceğini de mevzuat belirlemiştir. Mevzuatın dışında bizim ona evet, buna hayır deme şansımız yoktur. Tavrımız nettir.

UKOME toplantıları ile ilgili sektörden gelen çok yoğun eleştiriler var. Bunları da değerlendirmenizi istiyorum. Toplantılarda direkt servis sektörünü ilgilendiren kararlar alınırken neden bu sektörün önemli bileşenlerinden sendika, dernek, kurum yetkilileri çağırılmıyor? Kimi, neye göre davet ediyorsunuz?

Bu bir kere çok haksız bir eleştiri… Bunu kabul etmemiz mümkün değil. UKOME konuyla ilgili herkesi toplantılarına alırsa bin kişilik bir salona ihtiyaç var. Oradan da bir karar çıkmayacağı zaten herkesin malumudur. Toplantılara ferdi taşımacının temsilcisi olarak İSAROD’tan Hamza Öztürk ve şirket ve Ticaret Odası temsilcisi olarak İSTAB’tan Hakan Orduhan katılırlar. Onlar, servis sektörü ile ilgili her toplantıya davet ediliyorlar. Sektörün kanaat ve görüşlerini toplantılarda bizlerle paylaşıyorlar. Bunların dışında UKOME herhangi bir otoriteye ihtiyaç duyarsa mutlaka çağırır. Konu ile ilgili bilgisine ve görüşüne danışır. Burada bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Ne Hakan Orduhan ne de Hamza Öztürk Beyler tarafından böyle bir talep olmadı. Kaldı ki, gerek görüldüğünde tarafların ilgili ve yetkili kişilerinin çağırıldığı herkes tarafından bilinen bir durumdur.

Bir diğer eleştiri de ‘İstanbul UKOME, bağlı olduğu Büyükşehir Belediyesi’nden ve onun da üstü olan Ankara’dan yani merkezi otoriteden bağımsız hareket ediyor. Ulaştırma Bakanlığı’nın aldığı kararlar tüm yurtta uygulanırken, sanki İstanbul’a geldiğinde bürokrasi duvarına çarpıyor’ şeklinde, UKOME Ankara’nın üstünde bir kurum mu?

Her büyükşehrin bir UKOME’si vardır. UKOME üyelerinin verdikleri ortak karar da UKOME’yi bağlar. Biz başka UKOME’lerin verdikleri kararları ne eleştirebiliriz ne de üzerine fikir yürütebiliriz. Bizim UKOME olarak aldığımız kararlar tabii ki eleştirilebilir fakat Çevre Bakanlığı’nın, Ulaştırma Bakanlığı’nın ve ilgili bakanlıkların temsilcileri aynı zamanda da UKOME üyesidir. Dolayısıyla toplantılarda, Ankara’ya rağmen bir karar söz konusu olduğunda onlar zaten tepkilerini gösterirler. Bu çok haksız bir eleştiridir. Herkesin görev yetki ve sorumluluğu bellidir. Kimse yetkisini aşan bir karara taraf olmadı, olamaz da… Yani bu söylediğiniz eleştiri çok da doğru bir eleştiri değildir. Bizim yasalarla sınırlı yetkilerimiz vardır, ne onun üstüne çıkabiliriz ne de yetkilerimizi ihmal edebiliriz. Çok ama çok haksız bir eleştiri…

Özmal 1/5’di, 1/3’e düşürüldü. Neden böyle bir uygulamaya gidildi?

O yönetmeliği Milli Eğitim Bakanlığı çıkardı. Biz çıkarmadık. 100 aracın olduğu yerde siz taşımacık yapmak istiyorsanız devlet, ‘33 tanesi sizin olacak ancak 66 tanesini kiralayabilirsin’ diyor. O Mili Eğitim Bakanlığı’nın okul servis araçlarındaki yaptığı bir değişiklik… Biz Bakanlığın bu tasarrufunu eleştiremeyiz. Onların takdirinde olan bir uygulamadır. Röportaj: ALEV ARSLAN 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
113 Yorum